Kamu su sistemleri, kirli patojenler ve kirliliği gidermek için vardır ve çoğunlukla içme suyumuzun temiz tutulması için oldukça iyi bir iş çıkarıyorlar. Fakat uzmanları ilgilendiren daha yeni bir kirlilik türü ortaya çıkıyor. Son yıllarda yapılan çalışmalar, suyun çeşitli ilaçlarla giderek risk altında olduğunu gösteriyor.
Örneğin, 2010’da ABD Jeolojik Araştırması tarafından yayımlanan bir araştırmaya göre, Ohio’daki 11 bölgede sülfametoksazol, siprofloksasin ve azitromisin gibi çeşitli antibiyotiklerin bulunduğu tespit edildi.
Çevre Sulara Karışan İlaçlar Ekolojik Sistemi Tehdit Ediyor
Antibiyotikler ve diğer ilaçlar çeşitli şekillerde suya giriyor. Birincisi, vücudumuz sadece aldığımız ilaç dozlarının bir kısmını metabolize eder ve geri kalan kısmı idrar veya dışkılarla atılır. Bunların hepsi, kanalizasyon sularına karışır ve nihayetinde atık su tesislerinde arıtıldıktan sonra nehirlere ve diğer su kütlelerine geri boşaltılır.
Ayrıca insanlar büyük miktarda kullanılmayan veya süresi dolmuş ilaçları rastgele çöplere atıyor. Dikkatsizce atılan bu atıklardan birçoğu suyollarına girerler. Hayvancılıkta daha hızlı büyümek ve hastalıkları önlemek için uzun süredir antibiyotik kullanan tarım endüstrisi, ilaç kirliliğine büyük katkıda bulunan bir diğer unsurdur.
Sorunu incelemekte olan bilim insanlarına göre birincil endişe, ilaç kirliliğinin balıklara zarar vermesi ve diğer ekolojik zararlara neden olabileceğidir. Suya karışan ilaçlarından bugüne kadar olumsuz etkilenen insan bulunmasa da eser düzeyinde ilaç içeren içme suyunun vücudunuzda zararlı olabilecek kademeli bir artışa neden olabileceğinden endişe ediyorlar.
Konvansiyonel atık su arıtma yöntemleri, ibuprofen gibi bazı ilaçları çıkarır ve içme suyunu klorla işleme tabi tutarak, antibiyotik sülfatiyazol gibi diğerlerini düşürür veya ortadan kaldırır. Fakat muhtemelen en iyi çözüm; süresi dolmuş, kullanılmayan ilaçları doğaya atmamak için insanları ikna etmektir.